Kitap eleştirisi: Şeker Portakalı

Bu bloğum da başlıktan da anlaşılacağı üzere kitapda acı gerçeklerin yansıtılması nedeniyle son yıllarda gündeme düşen ve  çok sevilerek  okunan şeker portakalı kitabının eleştirisini yapacağım.
Ancak öncelikle kitabı okumayanlar için kitap hakkında kısa bilgiler vereceğim. 

Benim okuduğum 112. baskı olan kitap



Ben bu kitabı gündeme düşmeden çok önce 6. sınıfta türkçe ödevimi yapmak için okumuştum ve ilk okuduğumda çok da beğenmemiştim. sanırım yaşım küçük olduğu için bazı şeyleri iyi kavrayamamıştım ama daha sonra 8. Sınıfda tekrar okuduğumda çok güzel ve anlamlı bir kitap olduğunu anlamıştım. Aslında kitabı sevmemi sağlayan bir diğer özelliği ise yazarın yazım tarzıydı. Günlük sade ve anlaşılır bir dil kullanması çocuğun içinde yaşadığı duyguları çok iyi ifade etmesi âdeta beni kitabın ve kurgunun içine çekiyordu. 



Aslında kitap bir serinin ilk kitabıdır. Güneşi uyandıralım ve Delifişek serinin devamıdır. (Ben bu seri olma olayını kitap gündeme düşünce öğrendiğim için serinin diğer kitaplarını okuyamadım o yüzden yanlızca şeker portakalını anlatacağım size. Ancak bu kadar güzel yazılmış bu iki kitapdan söz etmeden de geçemezdim.)


Kitabın türü romandır. Portekizli yazar Jose Mauro de Vasconcelos tarafından kaleme alınmıştır. 
Kitabın konusu acıyı keşfeden ve artık büyüdüğünü hissetmeye başlayan bir çocuğun öyküsüdür. 


Kitabımızın baş karakteri olan Zeze 5 yaşında haylaz, haylaz olduğu kadar da zeki bir çocuktur. Yaramaz olması nedeniyle kimse onun zeki olduğunun farkına varmaz onu ablası ve öğretmeni hariç herkes küçük şeytan olarak görür. Ayrıca 5 yaşındaki bir çocuğa göre çok olgun davranışlar sergiler. Bir yetişkin gibi düşünüp konuşur ve her şeyi öğrenmek ister. 


Biz bu kitapda bir çocuğun iç dünyasına girip olan biteni çocuğun düşünceleriyle ve bakış açısıyla okuyoruz. Daha doğrusu küçük bir çocuğun kalbinin en derinlerine iniyoruz. Ayrıca yoksulluk içinde yaşayan bir ailenin çektiği sıkıntılara da şahit oluyoruz. Babanın çalışmamasından dolayı oluşan gergin ortama da şahit oluyoruz. Bu kadar duygu yüklü bir romanı ağlamadan bitirenleri tebrik ediyorum. 
  
Başta da söylediğim gibi kitabı ilk okuduğumda anlamamıştım yani sizde ilk okuduğunuzda anlamazsanız endişelenmeyin sadece biraz zaman geçtikten sonra tekrar okuyun işte o zaman anlamış olacaksınız. Ayrıca kitabı okurken kendinizi Zeze gibi hissedin. Kitabı okuduğunuz saat boyunca Zeze olun kendinizi unutun. 




Kitapda beğenmediğim noktalardan biri bu kadar duygu yüklü olmasının doğru olup olmadığıydı. Ancak bir süre düşündükten sonra zaten hayatımızda böyle değil mi dedim kendi kendime. Herkesin kendine özgü hikayesi var, herkesin kendine özgü dertleri var. Ancak bir yandan da insanlar kendi dünyasından uzaklaşmak için kitap okuyor. Peki okuyucular okuduğu kitapda da kendi hayatına benzer duygular yaşarsa bu olay okuyucuyu iyi yönden etkiler mi? 

Tabi bu kişiden kişiye değişir. Ancak benim bu konuda ki kanaatim kitabın bu kadar acı gerçekleri birarada bulundurmaması yönünde. 



Kitap da eleştireceğim bir diğer nokta ise kitabın çocuk kitabı olup olmadığı. Çok küçük yaşta okunması doğru değil bence. Evet çocuk hayatın gerçeklerini öğrenir ama bunun da belirli bir yaşı vardır. Sonuçta çocuk aklı, hikayede kullanılan bazı kötü sözlerden ve davranışlardan etkilenebilir.
Bence bu kitap 15 yaşından sonra okumuş olmak için değil gerçekten anlayarak okunmamalı. Ve herkes kendince bir ders çıkarmalıdır romandan. 




Kitapda eleştireceğim son nokta da kitabın sonu. Kitabın sonunu gerçekten beğenmedim. Evet bu bir çocuğun yaşamından alınmış bir kesit ama sonu mutlu bitebilirdi. Sanırım yazar hayatta her şeyin mutlu sonla bitmeyeceğini anlatmış oluyor burda.
 Ben olsaydım Zeze'nin yüzünü son bölümde güldürürdüm. 

Tuğba Erdoğan

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bilmece

Yanlızlık (Deneme)