Kayıtlar

Blog Hakkında

Resim
Sizlere biraz kendimden bahsedeyim; Adım Tuğba 10. sınıf öğrencisiyim. Bir proje ödevi sayesinde blog yazmaya başladım. Aslında hoca ödevi açıklarken biraz korkmuştum nasıl yapıcam ne yayınlayacağım diye ama biraz araştırma yapınca çok eğlenceli ve öğretici olacağını düşündüm. Öncelikle sizlere blogumun adıyla ilgili bilgi vereceğim. Bloğumun adı Edebiyata Bir Damla. Peki neden bu adı seçtim? Biliyorsunuz ki türkçemizde çok güzel bir deyim var damlaya damlaya göl olur. Bu deyimi sık sık kullanırım ben. Edebiyat da bu deyimdeki su gibi damlaya damlaya birikir ve siz farkına bile varmadan bir göl oluşturur, sonra siz kendinizi bu gölün üstünde sandalla usul usul gezinirken bulursunuz. Edebiyat öyle bir şey ki hangi şaire sorarsanız sorun hiçbiri günlerce düşünüp şiir yazmamıştır. O an aklından ve kalbinden geçenleri biriktirmiş sonunda kendini şiir gölünde bulmuştur. İşte bende size bu gölü sevdirmek, kendi gölünüze bir damla su düşürmek için burdayım, bunu başarırsam ne mutlu bana. Blo...

Ayasofya'nın Camii Olması(Köşe yazısı)

Resim
Milattan sonra 537 de Artemisten Baalbekten getirilen sütunlarla tamamlanılmış mimarinin baş eserlerinden muazzam bir yapı Ayasofya... İstanbulun fethi ile buna ithafen neredeyse hasarsız, bir süre cami olarak kullanılmış, 1935'te de Mustafa Kemal Atatürk'ün emriyle müzeye dönüştürülmüş yapı, mütemadiyen siyasilerin dilinde bir politika aracına döndü. 1453'te fetihin sembolüydü Ayasofya camii, fakat tekrar gündeme getirilmesi halkı kutuplaştırdı, adeta bir referandum havası yarattı. 470 sene boyunca Osmanlı İmparatorluğunun başkenti İstanbul, kültürün sanatın bilimin ve hoşgörünün merkezi, camii ve kiliselerin yanyana yaşadığı yedi tepeli bu şehir hem milli gelirimizi hem de kendi kültürümüzü korumak amacıyla çok önemli bir konumdur.   Ayrıca döviz girdisi, doğal kaynakların korunması, tarım hatta işsizlik gibi bir çok soruna çözüm olmuş, turizim gibi önemli bir sektör için müzelerin her yanı milli gelir ifade ederken hem İstanbul gibi önemli bir konumda bulunan hem de müze...

Deha vu nedir? (Makale)

Resim
Deja vu nedir? İlk kez başımıza gelen bir olayı sanki geçmişte de yaşamış gibi hissetmemize deja vu denir. Fransızca deja (daha önce) sözcüğü ile, voir (görmek) fiilinin geçmiş zamana çekilmiş hali olan vu'nun birleşiminden meydana gelir. Fransızca'daki yazımı "deja vu"dur. Sözcük anlamı "Zaten görülmüş olan"dır. Deja vu, tıp literatüre ilk kez 1928 yılında Edward Titchener adlı psikologun "Bir Psikoloji Kitabı" adlı kitabı ile girmiştir. Titchener, kitabında deja vu'yu şöyle anlatır: "Beyin, bir tecrübeye ilişkin algı üretmeden önce, kısmi bir algı yaratır. Bu kısmi algı, daha önce tecrübe edilmiş bir olay olduğu hissi gibi algılanır." Deja vu yaşayan kişi, daha önce yaşamadığı bir olayı, sanki yaşamış kadar yüksek oranda bir benzerlik hissi içinde deneyimler. Yaşanan olay hem çok aşina gelir, hem de yepyeni bir olay gibi olur. Ancak deja vu tam anlamıyla bir hastalık değildir. Deja vu tipleri nelerdir? Deja vu 2 tipte incelenir...

Yanlızlık (Deneme)

Resim
Yanlızlık kimine göre kötü bir huy olarak algılansa da ben arada sırada yanlız kalmanın hem insanın kendisine hem de çevresindeki insanlara yaralı olacağını düşünenlerdenim. Hayatımızdaki bazı sıkıntılar, stresler ve başarısızlıklar zamanla biz insanları sinirli ve asabi yapabilir. Sonuçta insanın belirli bir olayları kaldırma gücü vardır. Ve bu kaldırma gücü bazı olumsuz olaylar yüzünden biter. İşte o gücün bittiği an hemen herkesten uzak, sakin ve sessiz bir yere gidip yanlız kalmak, kafamızı toparlamak gerekir. Belki çoğunuz yanlız kalmak iyi değildir, üzüntüler paylaşıldıkça azalır diyecek ama olaya farklı bir yönden daha bakın. Ya üzüntünüzü, stres kaynağınızı bir başkasına anlattığınızda o kişi de üzülür ve bu üzüntüsünü başkasına anlatırsa ne olur? Bir dönme dolaba binmiş gibi oluruz, herkes başladığı noktaya yani üzüntülü zamanlarına geri döner. Halbuki biz üzüntümüz, steresimiz azalsın diye paylaşmıştık, ne oldu? Herkes üzüldü. Gelin olaya bir başka pencereden daha bakalım. E...

Karlı Bir Gün Hikayesi

Resim
Uzun zamandır kitap okumuyordum. Gün içinde sadece uyumak ve müzik dinlemek istiyordum. Aklıma uzun zaman önce aldığım ama bir türlü bitiremediğim kitap geldi. Bir heyecanla okumaya başladım. Kar taneleri de bana eşlik ediyordu. Kar o kadar güzel ve düzenli yağıyordu ki kitabın büyüsünden beni çekti. Kitabımı yatağa fırlatıp pencereye daha da yaklaştım. Bir süre kar tanelerinin eşsiz dansını seyrettim. O sırada küçük bir çocuk dikkatimi çekti. Bu havada yazlık giysilerle dışarıda ne işi vardı? Etrafına o kadar masum bakıyordu ki anlatamam. Üşüyordu belliydi büyük ihtimalle karnı da açtı. Koşarak mutfağa doğru gittim. Koskocaman bir ekmekten sandviç hazırladım ve koşarak eski eşyalarımızı sağladığımız odaya çıktım. Bana küçük gelen kıyafetlerimi bir poşete koydum. Farkettim de bütün kıyafetlerim yeniydi. Aralarında bir tane bile yırtık yoktu, oysa kardeşim bu kıyafetleri, bunlar eski ben bunları giymem diyerek fırlatmıştı. Ama şu an bunları düşünmek için zaman yoktu. Küçük çocuk her k...

Ayasofya ile ilgili efsaneler

Resim
Ayasofya ile ilgili sayısız sır ve efsane var. Bunlardan en ilginç ve en beğenilenleri sizler için derledim. 1-) Justinianus inşa ettireceği kiliseye ilişkin hazırlanan taslakların hiçbirini beğenmez. Bir gece İsidoros taslak hazırlamaya çalışırken uyuyakalır. Sabah uyandığında Ayasofya'nın hazırlanmış bir planını önünde bulur. Justinianus bu planı mükemmel bulur ve Ayasofya'nın buna göre inşa edilmesini emreder. Bir başka efsaneye göre ise İsodoros, Ayasofya'nın planını rüyasında görür ve gördüğü şekilde çizer. 2-) Efsaneye göre Ayasofya'nın toplam 361 kapısı var fakat bu kapılardan 101'i büyük ve tılsımlı. Çünkü ne zaman bu kapılar sayılsa fazladan bir kapı daha ortaya çıkıyormuş. 3-) Ayasofya'yı yaptıran imparator, Hz. İsa'nın çarmıha gerildiği haç ve Hz. İsa'yı çarmıha gerdiklerinde kullanılan çivileri Kudüs'ten getirtip Ayasofya'nın gizli bölümlerinden birinde saklatmış. Bunların Ayasofya'ya saklamalar...

Bir fabl; Kıskanç tilki

Resim
Bir varmış bir yokmuş insanoğlunun toprağa ayağını basmadığı savaşın tamahkarlığın olmadığı zamanlarda denizin görünmeyen kıyısı kadar uzak bir yerlerde mutlu hayvanlar yaşarmış. Bu uzak diyarda yemyeşil ağaçların dalları göğe değer, kuşlar bulutlardan haber getirir, hep neşeyle öterlermiş en lezzetli meyveler, yemyeşil yapraklar, en soğuk, en berrak suların olduğu, güneşin en sarı, gökyüzünün en mavi tarafını gören bu ormanda tüm hayvanlar mutlu yaşar, birbirini severmiş. Bu ormanın en yaşlı ağacının oldukça güçlü ve fırtınalı kışlar görmüş dallarının birinde koskocaman bir arı kovanı varmış. Bir fabrika gibi çalışan bu dev kovanın içinde yaşayan arılar orman halkını , orman halkı bu çalışkan yardımsever arıları pek severmiş. Bu arılar maymunlara en şekerli muzların, zürafalara en lezzetli, en yeşil yaprakların yerini onlara gösterir, fillerin vücudundan zararalı böcekleri kovar, kuşlarla uzun uzun muhabbet ederlermiş. Aslan kralı olan bitenden haberdar eder bazıları aslandan çekine...